24 Ağustos 2010 Salı

Candybags Ev Yapımı Çantalar Marka Oldu

Banu Özer Eren. Dokuz Eylül Güzel Sanatlar Fakültesi Tekstil tasarımı mezunu. Bir süre deri konfeksiyon sektöründe tasarımcı olarak çalıştıktan sonra, Candybags projesi ile kabus dolu ofis günlerini geride bırakıp, kendi işini yapmak üzere yola çıktı. Şeker çantaların sloganı: Senin çantan, senin hikayen…O da biricik…Tıpkı senin gibi… Banu hanım 2006 yılından bu yana, sadece birer adet ürettiği, birbirinden farklı hikayelere sahip çok özel şeker çantalar tasarlıyor.

Bir kitabı sesli okuduğunuzda, masal kahramanlarının, kitaptan çıkarak gerçek olduğunu düşünün. Geçen yıl vizyonda olan Inkheart: Mürekkep Yürek filmi tam da böyle sahneleri beyazperdeye taşıyordu. Candybags'in üzerindeki her biri başka bir ifadeyi taşıyan şeker kızları, küçük kuşları, naif yaprakları her gördüğümde nedense bu film geliyor aklıma. Banu Özer Eren’in dikiş makinesinin gürültülü sesini duyduğu anda, eskiz defterinin yapraklarını aralayan ince zarif görünümlü kızların, defterden çıkarak kumaşa ve keçeye büründüğü ve birer şeker çantaya dönüştüğünü hayal ediyorum. Bu içinde hikayelerin saklığı olduğu çantaların tanımlanamayan bir çekiciliği var…

Banu Özer Eren ile candybags’in başarısı ve evden çalışmak üzerine sıcacık bir söyleşi yaptık. Banu’nun homeofis çalışarak kazandığı başarıyı sizlerle de paylaşmak istedik…

Eskiz defterinizin yaprakları çalışma odanızdaki masanızda kıpırdamaya başlıyor. Evinizdeki tek kişilik atölyenizde, dikiş makineniz çanta kahramanlarının kulağına hangi hikayeyi taşıyacağını fısıldıyor.Bütün bu özel tasarımlar sahibini bulmak için evinizden, internete taşınıyor. Peki evde çalışmak size nasıl bir duygu veriyor? Evde çalışmayı tercih etmenizin ilk sebebi neydi?

Her şey, el yapımı, tek üretim çantalar yapmaya karar vermemle başladı.
Böyle bir projeyi neden hiç tanımadığım bir atölyeye ya da bir işletmeye götürecektim ki! Başından sonuna ben yapacaktım!
Yapmasına yapacaktım da nasıl??
Sıcacık güzel bir evim vardı evet, dikiş makinem de vardı, malzeme için gideceğim adresleri de daha önceki iş tecrübelerimden biliyordum da hiç dikiş dikmeyi bilmeyen ben bu projeyi nasıl hayata geçirecektim?
Yaptım yaptım söktüm, kızdım kızdım güldüm, beğenmedim attım.
Şimdi buralara kadar geldim.
Buralara kadar gelmemdeki en önemli kişi, en büyük destekçim harika eşim ve tabiî ki çok sevdiğim ailemdir.
Buralara kadar gelmemdeki en önemli yer evimdir.
Hala başka bir firma bünyesinde çalışıyor olsaydım böyle bir projenin sahibi olamazdım.
İşte evde çalışmak böyle bir şey.
Eviniz kalenizdir!

Çizimleri yaptığınız ve çantaları diktiğiniz çalışma ortamınızda nasıl bir düzen tutuyorsunuz? Dağınıklıklar içinde bir düzenle mi çalışırsınız yoksa herşeyin yeri belli, derli toplu olmayı mı seversiniz?

İşte o benim için işin en zor kısmı. Yani düzen içinde çalışabilmek, çalışma odamın dağılmaması mümkün değil. Çünkü modeli yaparken aklıma bir şey geliyor ve o anda onu ekleyebiliyorum. Bunun için de birçok malzemeyi ortaya çıkarıp kurcalamam aradığım şeyi bulmam ya da yapmam gerekiyor. Ve tabii ortaya çıkan tasarımın heyecanından modeli bir an önce bitirmek istediğim için çıkartmış olduğum kutular, kumaşlar, torbalar her yere dağılmış oluyor.
Ne zaman çalışmam bitiyor işte o zaman tatlı cadı Samantha gibi bir çırpıda ortalığı topluyorum.
Gerçi bazı akşamlar odama girip çalışıyorum. Evinizde çalıştığınızda mesai saati diye bir şey olmuyor.

Bir çantayı hayal edip, üretimini tamamlamak ne kadar vaktinizi alıyor? Mesaili çalışır gibi sabah kalkıp kumaşlarla dolu masanızın başına oturuyorsunuz musunuz?

Dediğim gibi evde çalışmak demek 24 saat çalışmak demek. Her an aklıma bir şey gelebiliyor ve kalkıp çizimini yapıp, kumaşlarının kombinasyonunu yapabiliyorum. Her sabah erken saatte işimin başındayım. Apartman dairesinde oturduğumuz için makinemi erken saatlerde çalıştıramıyorum. Genellikle çizim ve kesim işlerimi hallederim. Sonrasında modeli dikmek, son rötuşlarını, ütüsünü yapmak, fotoğrafını çekip, bilgisayara aktarmak, teknik özelliklerini yazmak, daha sonra da web siteme yüklemek…
Modelin üzerindeki hikayeye, aplike işinin ağırlığına göre çalışma saatlerim değişiyor tabii ki. Ama bir ürünle bir gün uğraştığımı söyleyebilirim.

Dikiş dikmekten, yeni çantalar için fikir üretmekten yorulduğunuzda evin içinde en çok neyi yapmayı seviyorsunuz?

Hemmen mutfağa gitmeyi! Yemek yapmayı çok seviyorum. Güzel sofralar kurup keyifli vakitler geçirmeyi…
Playstation oynarım. (fena da oynamam:) )
Onun dışında çizim defterimi ya da kitabımı alıp sahile gitmeyi seviyorum.
Çoğunlukla kitap, oyun, dvd satan yerlerde vakit geçiririm Ve hemen işimin başına dönerim çünkü gördüğüm ve almayı istediğim birçok kitap, film ve oyun çıkmıştır!
Para kazanmak lazımdır

Kumaşları temin etmek için nerelere gidiyorsunuz? Çantalarda kullandığınız diğer aksesuarlar için alışverişe çıktığınızda, bir gününüz nasıl geçiyor?

Keçelerimi yıllardır aynı toptancıdan alırım. Çok sık gitmem çünkü gittiğimde çok metrajlı alırım. Çünkü en çok kullandığım malzemedir.
Denim kumaşlarımı Türkiye’nin ( hatta dünyanın ) en iyi denim kumaşı üreten firmalarından temin ediyorum.
Onun dışında desenli, düz cotton kumaşlarım için çok gezerim. Çok farklı yerlerden alırım. Kupon çalıştığım için parça kumaş alırım. Çünkü o kumaşı bir daha kullanmam. Bu benim için hem keyifli hem de kolay. Keyifli olmasının nedeni, her seferinde bambaşka bir kumaşı, deseni, rengi seriyorum çalışma masama. Bu da tekdüzelikten uzak, yeni bir model yapma hevesiyle dolu bir ruh hali anlamına geliyor.
Kolay olmasının nedeni ise çalıştığınız kumaşın devamını bulmak zorunda değilsiniz. Üretici firma o kumaşı bir daha üretmeyebilir ve siz de “neden üretmedin? benim çanta siparişlerim ne olacak??” kavgasına girmezsiniz.
Kısacası malzeme alışverişi günlerim yepyeni heyecanlar ve heveslerle dolu geçiyor. Sadece “İstanbul neden bu kadar büyük? Neden bir an önce eve gidip yeni kumaşlarımla çalışamıyorum ??” diye sabırsızlanmaktan başka bir sorun yok.

2006 yılından bu yana bir çok dergide, bir çok internet sitesinde mycandybags’i görüyoruz. Hem sizin hikayeniz hem de çantaların hikayesi herkesin ilgisini çekiyor. Bunca zamandır mycandybags’e olan ilgiyi canlı tutmayı nasıl başardınız?

Nasıl canlı olmasın ki? Her hafta bambaşka, yepyeni modeller! Her çanta sıfırdan yepyeni bir tasarım.
Daha öncekilerin tekrarı olmayan, yine sayfasını açtığınızda sizi gülümseten yeni bir model.
İşte bu, benim candybags fikrine inanmamı, o projenin 2006’dan buralara ve daha ilerilere gideceğine inanmamı sağlayan en önemli şeydi. Yani çantaların tek üretim olması. Bi tane işte! Başka yok, başka kimsede yok.
Bu benim müşterilerime, web sitemin takipçilerine verdiğim en önemli güvence. Ve bu güvence onların bıkmadan usanmadan “bu hafta nasıl modeller var? bu hafta neler yapmış?” merakını canlı tutan. Sonrasında web sitemde yorumlarda da yazdığı gibi çantaların işçiliği, yapılışındaki özen onların çantalarımı, web sitemi takip etmelerinin diğer nedenleri.

Şimdiye kadar kaç tane şeker çanta ürettiniz, hiç merak edip saydınız mı? En azından kaç gardropta şeker çanta vardır hiç düşündünüz mü?

Sayısını hiç bilmiyorum ama yüzlerce…
Yüzlerce çanta, yüzlerce hikaye ve yüzlerce gardırop
Keşke daha daha çok olsa. Daha çok candybags olsa…
Keşke daha çok kişiye ulaşabilsem, keşke daha çok kişi hikayesini omzuna takıp gezse
Keşke daha çok kişi çantasına her baktığında, her dokunduğunda gülümsese…

Çantayla başlayan candybags yolculuğunuza zamanla bez bebekler eklendi, sonra ev koleksiyonu geldi. takipçilerinzin talepleri miydi bunlar, yoksa siz mi yeni şeyler denemek istediniz?

Candydolls ve Candyhome kategorileri kimsenin haberi olmadan mycandybags.com vitrininde yer aldılar.
Eminim herkes (ki gelen tepkiler de öyle) bu ürünleri görünce bayağı şaşırdı. Bu yeni “şekerler” devamının gelmesini çok istediğim ürünlerdi. Fakat inanılmaz zor ve vakit alan çalışmalardı.
Candydolls çok keyif alarak yaptığım bir projeydi. Bu bebekleri yapmamın nedenleri vardı aslında.
Eskinin bez bebeklerinin yerini şimdilerde malzemelerinde fazlasıyla kimyasal madde olan, çocukların bir süre sonra bıkıp bir kenara attığı, manevi bir yönünün olmadığını düşündüğüm piyasa oyuncaklarının almasıydı.
Hepimiz bez bebekle büyüdük. Onların elinden tutarak gülümsediğimiz birçok fotoğrafımız vardır.
Yurtdışında el emeğine verilen değer, önem bildiğiniz gibi inanılmaz boyutta. Öyle ki kendileri bez bebek yapan sanatçıların desteklediği (ki ben de bu projeyle bunu biraz olsun canlı tutmaya çalışıyorum) şöyle bir oluşum var:
“Save Handmade Dolls”
Buna katılmamak elde değil öyle değil mi?

Son yıllarda tasarıma ve farklı şeyler üretmeye yoğun bir heves var. Blog dünyasında sayıları giderek artan marifetli hanımların kendilerine özgü çanta ve aksesuar tasarımlarına sıkça rastlıyoruz. Sizin de ilginizi çeken severek takip ettiğiniz, adı pek duyulmamış tasarımcılar var mı?

Kişi ya da tasarımcı olarak değil ama tabii takip ettiğim bazı siteler vardı. Ama çok uzun zamandır yoğunluktan onlara da bakamıyorum. Mesela DaWanda ve Etsy’yi beğenirim. Tasarımın ve el yapımı olan her şeyin kalbinin attığı sitelerdir.
Flickr’ı samimiyetinden dolayı çok severim.Tabii bu samimiyetin suiistimal edildiğine de rastlıyoruz çoğu zaman. Bir şeyler üretmeye heves var, evet dediğiniz gibi. Heves olsun, üretim olsun, girişimcilik olsun. Hepsi olsun ama yeter ki özgün olsun! Internet inanılmaz bir kaynak ve bu kaynağı çok farklı amaçlarla kullanan kişilere de rastlamıyor değiliz. Eğer kişi kendine ve hayal gücüne inanırsa karşılığını mutlaka alır. Ama onun dışındaki yollar çıkmaz sokaklardır. Internetin sonsuz olanakları emek hırsızlığını da doğurmuştur. İşte o yoldan gidenler çıkmaz sokaklara ulaşırlar.

Sadece kendi adresinizde satış yapıyorsunuz. Daha çok kişiye ulaşmak için başka satış kanallarında yer almak istemediniz mi hiç? Bundan sonra da örneğin açık arttırma siteleri ya da fiziksel mağazalarda bu şeker çantaları göremeyecek miyiz?

Birçok ürünü satan “corner”larda yer almak işe ilk başlama sırasında iyi bir adım. Ama ben direkt olarak internette kendi dükkanımı açtım. Evet, bu fazla cesur bir hareketti. O dükkanı açtığım gibi kapatabilirdim. Ama basının web sitemi hemen fark etmesiyle ilgi arttı, arttı, arttı…Ve hemen yasal işlemleri de halledip “candybags”i şirketleştirdim..

Sonrasında çantalarımı kendi vitrinlerinde sunmak isteyen birçok büyük “corner” site oldu fakat ben hep çantalarımı kendi sitemde satışa sunmayı tercih ettim.Fiziksel mağazalara gelince, önceleri Nişantaşı ve Taksim’de farklı mağazalarda candybags çantaları (kısa bir süre için) satışa sunuldu.Fakat bu çantaların bir başka özelliği de alıcıya tamamen sürpriz olması. Internette görüyorlar, satın alıyorlar, şeker çantaları çok güzel bir paket içinde adreslerine ulaştığında çok güzel bir sürpriz ve (sanırım) ilk bakışta aşk oluyor

Günün birinde güçlü bir marka kapınızı çalsa ve mycandybags’i onlar için üretmenizi istese ne cevap verirdiniz? Gelecek için böyle hayalleriniz var mı?

Elbette!!!
Aslında istediğim de bu!
Candybags (tabiri caizse) kapış kapış giden, (artık) satış kaygısı olmayan bir tüketim ürünü haline gelmiş durumda.Ve önü çok açık bir proje. Çantayla başlayıp, atkı, eldiven, şapkayla ve hatta etekle ve diğer tüm giyecek gruplarıyla devam edebilecek konsept bir fikir.
Ve “candybags”i bir aileye dönüştürmek çok keyifli olacaktır. Tabii bunun için daha farklı bir oluşuma ihtiyaç var. O da nedir? Atölye çalışmasıdır. Daha seri üretim yapabileceğimiz bir ortamıdır.
Umarım bir sonraki adım bu olur. Hikayelerimi çok daha kapsamlı ürün gruplarında çok daha fazla kişiye ulaştırabilirim.

Hiç yorum yok: